Efkar | Konular | Kitaplar

Barzani ailesinin yahudi kökenli olduğu doğru mu

Kendisi de bir Kürt Yahudisi olan UCLA (Los Angeles’teki California Üniversitesi) öğretim üyesi Prof. Yona Sabar, yazdığı kitapta bu iddiaları doğruladı. Tarihçi Ahmet Uçar da, Osmanlı arşivlerinde, Sallum Barzani adlı bir hahamın önce Selanik’e, arkasından da Kudüs’e sürgün edildiğine dair bir belge yayımladı. Bilindiği gibi, Molla Mustafa Barzani ile oğlu Mesut Barzani, İsrail’le kurduğu iyi il
işkilerle tanınıyor ve İsrail öteden beri Irak Kürtleri’nin bağımsızlığını destekliyor.
1982 yılında Yale Üniversitesi tarafından yayımlanan ‘‘The Folk Literature of the Kurdistani Jews: An Anthology (Kürdistan Yahudilerinin Halk Edebiyatı: Antoloji) başlıklı kitap, başlangıçta sıradan bir antropolojik çalışma muamelesi gördü. Kendisi de bir Kürt Yahudisi olan ve Los Angeles’teki Californiya Üniversitesi’nde (UCLA) görev yapan Prof. Yona Sabar tarafından kaleme alınan kitap, büyük çoğunluğu Kuzey Irak’ta yaşayan Kürt Yahudileri’nin hayatına ışık tutuyordu.
Ancak, Prof. Yona Sabar’ın kitabında daha ilginç bilgiler de vardı. Bunlardan en önemlisi de Barzani ailesi ile ilgiliydi. Prof. Sabar’ın verdiği bilgiye göre, 16. ve 17. yüzyılda bölgede yaşayan ailelerin en ünlülerinden biri Barzani ailesiydi ve bu aileye mensup hahamların kurduğu Yahudi eğitim kurumları büyük bir itibara sahipti. Öyle ki, başta Mısır olmak üzere Ortadoğu’nun muhtelif ülkelerinden buraya öğrenci akını oluyordu.

Hatta, Haham Nathanel Barzani, bölgede nadiren görülen zenginlikte bir kütüphaneye de sahipti ve kitapların büyük çoğunluğu da elyazmasıydı. Bu kitaplar, yine haham olan oğlu Samuel Barzani’ye miras kalacaktı. İşin daha da çarpıcı yanı, Amerikan reformcu Yahudileri tarafından tam bir yüzyıl sonra kabul edilecek olan ilk kadın haham da Samuel Barzani’nin kızıydı ve ismi de Asenath Barzani’ydi.

BİR TEK AİLE VAR
İnternet aracılığıyla konuya ilişkin görüşlerine başvurduğumuz Prof. Yona Sabar, Yahudi Barzani ailesinin kurucusunun 16. yüzyılda yaşayan Haham Samuel Barzani olduğunu belirterek, ailenin sonraki yüzyıllarda Musul, Kerkük ve Erbil yöresinde etkili olduğunu söyledi. Ancak, Barzani ismini taşıyan herkesi Kürt Yahudisi olarak görmenin doğru olmadığını savunan Prof. Yona Sabar, Barzan doğumluların bu isimle çağrıldığını söyledi.

Ancak, tarihçi Ahmet Uçar, Osmanlı arşivlerinde bölgede bir tek Barzani ailesi bulunduğuna dair kayıtların yer aldığını hatırlatarak, günümüz Barzanileri’nin atalarının Yahudi olduğundan şüphe duyulamayacağını ifade etti. Ahmet Uçar, Prof. Sabar’ın, Barzaniler’in ne zaman müslüman olduklarına ilişkin detaylara girmediğini de savundu.
Ahmet Uçar’ın yine Osmanlı arşivinde bulduğu bir başka belge ise 1856 yılında Sallum Barzani isimli bir hahamın, Musul’dan Selanik’e, oradan da Hahambaşılığın özel ricası ile Kudüs’e sürgün edildiğini gösteriyor. Uçar’ın ifadesine göre, ‘‘Kudüs’e Yahudi iskánı ile tereddütler olduğu için; Hariciye Nezareti’nin de görüşü alınarak 29 Şubat 1856′da Hahambaşı’nca verilen dilekçe Osmanlı hükümetince 11 Nisan’da görüşülerek uygun bulunmuş ve Sallum Barzani 20 Nisan 1861′de bir irade ile Kudüs’e sürülmüştü.’’ Uçar, Tarih ve Düşünce Dergisi’nde konu ile ilgili olarak yazdığı yazıda şöyle devam ediyor: ‘‘Mustafa Barzani’nin yıllar sonra kurduğu ilişkiler, hahamlarla Sallum Barzani ailesi arasındaki ilişkilerin yıllarca sürdüğünü göstermektedir. Molla Mustafa Barzani, 1950′den beri sık sık ziyaret ettiği İsrail’de her zaman Kuzey I

rak kökenli, Kürtçe konuşan bir Yahudi hahamın evinde kalmaktadır: Haham David Gabay.’’ Ailede pek çok ünlü haham var
Siz Yahudi Kürtler konusu ile ne zaman ilgilenmeye başladınız?
- Batılı seyyahların Kürtçe konuşan Yahudiler’den söz edildiğini görüyorsunuz. Ben bunu okuyunca, Başbakanlık Arşivi’nde, bölgedeki yerleşime ilişkin araştırmalar yaptım ama uzunca bir süre bununla ilgili herhangi bir evrak bulamadım. A. Medyalı isimli birisinin yazdığı ‘‘Kürt Yahudiler’’ isimli bir kitaba rastladım. Faik Bulut’un ‘‘Filistin Rüyası’’ isimli kitabında da İsrail’de Kürtçe konuşan Yahudiler’in bir organizasyonundan bahsediliyordu. Araştırmalarım sonucunda, Kuzey Irak’tan İsrail’e göçler yaşandığını tesbit ettim. Bugün İsrail’de geniş bir Kürtçe konuşan Yahudiler topluluğu mevcut.
Peki ya Barzani ailesi?

- Barzani ailesi ile ilgili ilk iddiaları da Amerika’da yaşayan ve kendisi Kürtçe konuşan bir Yahudi olmakla kalmayıp bu konuda uzman olan Prof. Yona Sabar’ın bir kitabında rastladım. Prof. Sabar, Barzani ailesinden gelen hahamların bölgede dini çalışmalar yaptıklarını söylüyordu. Bunun üzerine ben Barzani ailesinin kökenlerini araştırmaya başladım.

Ne buldunuz?
- Bir defa bölgede Barzani adıyla bilinen tek bir aile var. Bu aile, Kuzey Irak’taki Barzan köyünde yaşıyor. Osmanlı Arşivi’nde çalışırken, bu aile ilgili bir belge buldum. Bu belgede, 1855-56 yılında bu köyün mensuplarından Sallum Barzani adlı bir hahamın önce İstanbul’a, arkasından Selanik’e sürgün edildiği belirtiliyor.
Başka bir belge veya delil var mı elinizde?

- Molla Mustafa Barzani, ilk kez 1967 yılında İsrail’e gidiyor. Kendisini kabul eden İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan’a, hediye olarak bir ‘Kürt hançeri’ ile birlikte, Kerkük petrol rafinelerinin planlarını da getiriyor. Mart 1969′da yapılan bir operasyonda da Barzani-Mossad işbirliğiyle Kerkük rafinerileri bombalanıyor ve çalışamaz hale getiriliyor.
Barzani aşiretinin Yahudi kökenli olduğunun anlaşılması, bölgeye ve tarihe bakışımızda değişikliklere sebep olabilir mi?

- Olmaz mı? Tevrat’ta ‘‘Vaadedilmiş Ülke’’ olarak Nil’le Fırat arasının işaret edildiğine dair yorumlar vardır. Ayrıca, Barzani ailesi sürekli Mehdi çıkartmaktadır. Yahudilik’te de Mehdilik çok önemlidir. Ama bir yanlış anlaşılma olmasın. Ben bütün Kürtler Yahudi’dir filan demiyorum.

MUHSİN KIZILKAYA FARKLI GÖRÜŞTE!..

Nereden başlasam… Biliyorsunuz, Yahudiler dünyanın her yerine dağılmış olan bir kavimdir. Tabiatıyla bir kısmı da Mezopotamya’da Kürtlerle iç içe yaşıyorlardı İsrail devleti kurulunca kadar. Kürtlerle birlikte yaşayan Yahudiler, iki grubu ayrılıyordu. Bir kısmı ticaretle, kuyumculukla, el sanatlarıyla uğraşırken, bir kısmı da toprak işleterek, Kürtler gibi yaşıyordu. Kürtler üzerine araştırma yapmış olan bütün Kürdologlara göre, Kürtlerin en önemli özelliği dillerine karşı olan kıskançlıklarıdır. Yabancı bir dili öğrenmede müthiş bir direnç gösterirken, başkalarına kendi dillerini öğretmede o kadar esnektirler. Kürtlerle birlikte yaşayan Süryaniler’in, Ermeniler’in, Yahudiler’in büyük bir kısmı Kürtçe bilir, fakat Kürtler bu dillerin hiç birini bilmezler.
Kürtlerle birlikte aynı yerlerde yaşayan Süryaniler, Ermeniler gibi, zaman içinde bazı Yahudi aileleri de, çeşitli nedenlerden, dinlerinden vazgeçerek Müslüman olmuşlar. O ailelerin birkaçını ben de tanıyorum ve şu anda Yahudilikle hiçbir ilgileri kalmamıştır. Bu tür ailelere Kürtler, “Binemal Cuhî” (Yahudi Kökenli) diye çağırırlar.

Yahudi aileler Hakkari’de olduğu gibi, Barzan’da da vardı. Barzan bölgesinde yaşayan Yahudiler’e, “Bîrker” denir. “Bîr” geleneksel Kürt kıyafeti olan şel û şepik’lerin dokunduğu tezgahın adıdır. Burada yaşayan Yahudiler’in bir kısmı, Barzan ailesinin erkeklerine şel û şepik dokuyorlardı. Barzaniler de onlara gözü gibi bakıyordu. Hatta Barzaniler bunlara Bêdiyal adlı bir köy vermiş, tümü bu köyde toplu halde yaşıyordu. İsrail devleti kurulunca da bir kısmı İsrail’e gitti, bir kısmı da kendi köylerinde kaldı. Tabiatıyla, bunların içinde hahamlar da vardı, sanatkarlar da, çiftçiler de…

Buralarda yaşayan ahali, soyadlarıyla çağrılmaz. Hangi köyde yaşıyorsan, oralısın ve soyadın o köyün adıdır. Yaygın kanının aksine, Barzani adı sadece Barzani sülalesinden gelenlerin adı değildir. Barzan bölgesindeki aşiret konfederasyonuna mensup herkese Barzani denir. İşte Uçar’ın büyük buluş olarak bize sunduğu Sallum Barzani de muhtemelen, o bölgede yaşamış olan bir Yahudidir ve Barzani ailesiyle hiçbir ilişkisi yoktur.

Çünkü tarihçi Uçar’ın iddia ettiği gibi Barzan tek bir aşiret ve köyden müteşekkil değildir. Barzani aşireti, Beroji, Mizorî, Şêrvanî ve Dolemêri gibi dört aşiretten oluşan bir aşiret konfederasyonudur. Kökenleri, Amediye paşası Zübeyir’e dayanmaktadır. Bugünlerde, Doz Yayınları arasında çıkmış olan Mesut Barzani’nin babasının hayat hikayesini anlattığı “Barzani” adlı kitabında da belirttiği gibi, Barzani ailesinin kökleri Amediye paşalarına uzanır. 1600’lü yıllardan bugüne kadar gelen aile seceresinin içinde bir tane yabancı ada rastlanmaz. Aile, baştan beri İslam dinine bağlı, imam ve şeyhleriyle ünlüdür. Amediye Paşası Zübeyir’in oğlu Mansur’dan Mela Sait, Abdülrahim, Şeyh Mehmet, Mela Ehmedê Reş, Sait, Mela Abdülselam, Mela Tacettin, Mela Abdülrahim, Şeyh Mehmet 2, Mela Abdullah, Şeyh Abdülselam, Şeyh Mehmet 2, Musul’da Osmanlılar tarafından asılan Şeyh Abdülselam 2, Şeyh Ahmet ve Mela Mustafa Barzani’ye kadar yaklaşık dört yüz yıllık tarih boyunca Barzaniler, hep otoriteye kafa tutmuş, devletlerle yıldızı barışmamış, yerlerinden yurtlarından edilmiş, sürgüne gönderilmiş, çocukları hapishanelerde doğmuş, kıyıma uğramış bir ailedir.


BARZANİ HER ZAMAN İSRAİL’LE SIKI İLİŞKİ İÇİNDE OLUP ZAMAN ZAMAN CASUSLUK YAPTI
Ünlü Amerikalı gazeteci Jack Anderson, Washington Post’taki bir makalesinde şöyle yazıyordu: “Her ay kimliği belli olmayan bir İsrail yetkilisi İran sınırından Irak’a gizlice girerek Kürt lider Molla Mustafa Barzani’ye 50 bin Amerikan doları veriyor. Bu para Kürtler’in, İsrail karşıtı olan Irak hükümetine karşı faaliyetlerini sürdürmelerini sağlıyor.”
Anderson’ın o sıralarda yayınlanan bir CIA raporuna dayanarak verdiği bilgiler arasında, Molla Mustafa Barzani ile dönemin Mossad şefi Zvi Zamir arasındaki yakın ilişki de vardı.
Söz konusu rapora göre, Zamir, Barzani’yi Kuzey Irak’taki karargahında en azından bir kez ziyaret etmiş ve ondan Bağdat hükümetine karşı yürütülen saldırı ve sabotajların dozunu artırmasını istemişti. Bunun yanında, Irak’taki Yahudilerin İsrail’e gizlice göç edebilmeleri için de Barzani’den yardım istenmişti. Bu tür “rica”ların hepsi, Barzani tarafından olumlu karşılanıyor, İsrailliler de her ay düzenli verilen 50 bin dolarlık yardımların dışında, ekstra ödemeler yapıyorlardı.
İsrailli eski general Rafael Eitan’ın anıları da, İsrail-Barzani iş birliğinin boyutlarını bütün çıplaklığıyla ortaya koyan bilgiler sağlıyordu.
Anılarında yazdığına göre, Rafael Eitan, Mustafa Barzani’nin talebi üzerine, 1969 yılında Kuzey Irak’a giderek ayaklanmayı yakından görmüş ve ayaklanmanın lideri Barzani ile, mücadeleyi daha yaygın bir savaş haline dönüştürme konusunu görüşmüştü. Eitan ziyaretinden sonra, İsrail Savunma Bakanlığı’na, ayaklanan Kürtlerin çok iyi savaşmakla beraber gelişmiş savaş araçları ve silahlarından mahrum olduklarını, kendilerine yardım edilmesi gerektiğini bildiren bir rapor da yazmıştı.
Ayaklanmacı Kürtlerle kurduğu bu gizli ittifak, İsrail’e Irak ordusu hakkında çok önemli istihbaratlara ulaşma fırsatı da veriyordu. 1967′deki Altı Gün Savaşı’ndan kısa bir süre önce İsraillilerin Irak’tan çaldığı MIG-21 uçağı, bunun en önemli örneğiydi.
İsrailliler, Irak Hava Kuvvetleri’ndeki bir pilotla gizlice bağlantıya geçmişler ve onu bir deneme uçuşu sırasında aniden İsrail’e uçmaya ikna etmişlerdi.
Iraklı pilotla İsraillilerin bağlantısını kuran aracılar ise Kürtlerdi.
Ağustos 1966′da Tel-Aviv’e inen söz konusu MIG, bu Sovyet yapımı uçak hakkında daha önce yetersiz bilgiye sahip olan İsrail’e ve onun Batılı müttefiklerine büyük bir avantaj sağladı.
Hatta bazı yorumlara göre, İsrail’in Altı Gün Savaşı’nın ilk gününde Mısır Hava Kuvvetleri’ne yaptığı büyük baskın, MIG’lerin teknik özellikleri hakkında edinilen bilgi sayesinde mümkün olmuştu.
Altı Gün Savaşı’nın hemen öncesinde ilginç bir olay daha yaşanmıştı. Iraklı bir askeri delegasyon, yaklaşan savaşta “Siyonist düşmana karşı tek bir cephe olarak savaşabilmek için” ayaklanmacı Kürtlere geçici bir ateşkes önermişti. Ancak bu teklife karşı söz alan bir “Kürt gerilla”, ne olursa olsun taviz verilmeyeceğini ve ateşkesin kabul edilemez olduğunu söylemişti. İşin en önemli yanı ise, bu “Kürt gerilla”nın gerçekte İsrail’in bölgeye yolladığı askeri danışmanlardan biri olmasıydı.
Ian Black ve Benny Morris’e göre, Kuzey Irak dağları ile Tel-Aviv arasındaki bu ilişki giderek “Ortadoğu’nun en kötü saklanan sırrı” sıfatını kazandı.
İsrail 1967 yılında Arap ordularından ele geçirdiği çok sayıda Sovyet silahını Kürt ayaklanmacılara yolladı. Kendilerine verilen Doğu Bloku silahlarına önce şaşıran daha sonra çok sevinen Molla Barzani, ayrıca bulduğu İsrail yapımı bombalardan daha çok istemişti. Kendisini silah ve paraya boğan İsrail’in gücüne hayran kalan Barzani, İsraillilere ortak bir seferberlik de önermişti.


Barzani’nin planına göre, Kürt peşmergeler Irak’ı zaptettiğinde İsrail de Suriye’yi işgal edebilecekti.
İsrail’in Kürt ayaklanmacılara giderek artan desteğinin en sembolik göstergelerinden biri, 1967 Eylül’de Kürt hareketinin lideri Molla Mustafa Barzani’nin İsrail’e yaptığı ziyaretti.
Moşe Dayan’a hediye olarak bir Kürt hançeri getiren Barzani, Yahudi devletinde oldukça sıcak bir biçimde ağırlandı. Bu ziyaretin uyandırdığı yankılar, Kuzey Irak’taki Kürt isyanında İsrail’in parmağının var olduğu gerçeğini siyasi gündeme taşımaya başladı.
Mısırlı ünlü gazeteci Muhammed Hasaneyn Heykel’in ulaştığı ve açıkladığı bilgiler de, 1971′de “Kuzey Irak’taki Kürt bölgesindeki İsrailli subayların İsrail ile düzenli bir telsiz bağlantısı içinde olduklarını ve Irak içindeki istihbarat ve sabotaj faaliyetlerini organize ettiklerini” ortaya koydu. İsrail’in Kürt ayaklanmacılarla olan ittifakı, dönemin Irak basınında da yoğun biçimde konu edilmişti.
Barzani ikinci olarak 1973 yılında İsrail’i ziyaret etti. Bu ziyaretinde de, ilkinde olduğu gibi, 1950 ortalarında İsrail’e göç etmiş Kürt Musevisi David Gabay’ın evinde kalmış, hediye olarak da Moşe Dayan’ın eşi için altın bir kolye getirmişti.
Kuzey Iraklı Kürt ayaklanmacılarla İsrail arasındaki bu iş birliği, 1975 yılına kadar sürdü. O yıl, Kürt isyanının diğer büyük destekçisi olan İran, Irak ile bir anlaşmaya vardı ve bunun üzerine Kürt ayaklanmacılara yaptığı tüm yardımı kesti. ABD de İran ile birlikte hareket edince, Barzani hareketi Bağdat rejimi karşısında savunmasız kaldı.
İsyan, bu rejim tarafından kanlı biçimde bastırıldı. İsrail’in durumu kabullenmekten başka seçeneği yoktu. Ama İsrail, Irak’ın kuzeyindeki Kürtler arasındaki bazı grupların oluşturmak istediği parçalanmış Ortadoğu için en ideal “kart” olduğunu her zaman aklında tutacak ve bu kartı yeniden devreye sokmak için fırsat kollayacaktı.


Konular